FOTOĞRAFINI SİLMEYECEĞİM

Fotoğrafını Silmeyeceğim…

Elimdeki taşların sayısı belli değil ama, yine de karşıdaki gemi limana yanaşıncaya kadar denize atmaya kararlıyım.
Gecenin sabaha uyandırmaya çalıştığı saatlere bakıyorum bir yandan, alaca karanlığın ortasında. Martıların düşlerimin arasına girme çabaları yok mu, işte o beni çıldırtıyor.
Taşlarım var ellerimde işte, onları tek tek de denize atıyorum ya; her biriyle bir özlem, her biriyle bir düş gömülüyor.
Kendi başımalığım bana yetiyor bu saatlerde.
Gel de martılara bunu anlat. Söylediğin her sözü sanki kanatlarının tersiyle itiyorlar, sanki onlara hiçbir şey söylemiyorsun.
Çıplak ayağıma vuran denizin soğuk suyuyla irkiliyorum birden. Ama geminin yoluna mesafe diye tuttuğum taşlar hala avuçlarımda.

Oturduğum yerden, gözlerimi ne zamandır üzerinden kaldırmadığım yakamozların dakikalarının aralarında gezdirip duruyorum.
Beklediğim geminin yanaştığını hissetmesem de o an, elimdeki taşların denize atılma periyodunun değişmemesine dikkat ediyorum.
Sanki programlanmışlar gibi…
Giden her biri bir özlem, giden her biri bir düş götürüyor benden. Birden, ama birden eksildiğimi hissediyorum.
Meğer içimde ne çok biriktirmişim seni!

Tanrım! Gecenin sabaha uyandırmaya çalıştığı saatler bir türlü uyanmıyor. Sanki bir doğum sancısı çekiyor zaman. Zaten gemi daha limana yanaşmadı.
Ama elimdeki taşlar o kadar da azalmıyor. Kararlıyım, bu yol mesafesine onları yetirmeye çalışacağım. Gücüm yok çünkü.
Bir daha avuçlarıma taş toplamaya ve her birine bir özlem, bir düş kopyalamaya. Beynimde ne var ne yoksa özlemler ve düşler adına, şimdi hepsi avuçlarımın içinde duruyor.
Ne var, ne yoksa, hepsi…
Geminin yaklaştığını hissediyorum birden. Tedirgin duygularla avuçlarıma bakıyorum;
özlemler ve düşler henüz tükenmemiş.
Aslında cimri değilim.
Demek ki tutumlu davranmışım yaşamımda ilk kez.İlk kez sana ait ne varsa, hoyratça ve savruk kullanmamışım.

Ne iyi.
Avucumdaki taşlarla seni teker teker denize atarak tüketmeye çalıştığımı fark ediyorum. Her birine kopyaladığım her şeyinle.
Geminin yol mesafesine uyarlamıştım avucumdakileri. İnadına, limana yanaşıncaya kadar yetirecektim.
Gemi şimdi limanda.
Ama avucumdan düşmeyen son taşa bakıyorum; son sana.
Son kalan fotoğrafınmış. Elim gitmiyor, yumruğumu sıkarak seni içine alıyorum. O taşı atmayacağım.

Fotoğrafını silmeyeceğim.

Öylece kalkıp gidiyorum sabaha uyanan bu saatte!…

Ertan KARAÇAY